11. yüzyıl, İslâm tarihinin belki de en kaotik dönemiydi. Abbâsî Halifeliği yüzyılın başlarında Selçuklu idaresine boyun eğmesine rağmen sonlarına doğru Selçuklular da gücünü kaybetmiş, devlet parçalanmaya başlamıştı. Selçuklu emîrleri, gücü ve hâkimiyeti ele geçirmek için birbirleriyle amansız bir mücadeleye girişmişlerdi. Abbâsî-Fâtımî hilafetleri arasındaki çift başlılık da hat safhaya ulaşmış, Avrupa’da örgütlenen Haçlılar kendi hakları olduğuna inandıkları topraklar için yüzlerce yıl sürecek bir sefere çıkmışlardı. Yaşanan hadiseler Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır’daki insanlar için tarifsiz bir felakete dönüşmüş ve ardı arkası kesilmeyecek savaşlar başlamıştı. Bu sırada Urfa, Trablus, Antakya ve Kudüs merkezli bir dizi Haçlı devleti ortaya çıkarak bölgenin kaderini kökten değiştirdi. Tüm bunlar yaşanırken Selçuklu idari sisteminden çıkan Zengîler, Müslümanları parçalayan güç mücadelesini dindirdi ve onlara tekrardan tek vücut olmaları için cesaret verdi.
Musul merkezli bu atabegliğin başındaki İmâdüddîn Zengî, Cezîre ve Bilad’üş-Şam’da dağınık hâlde çok sayıda yerel emîrlik varken, Musul ve Halep’te teşkilatlı bir devlet kurdu. Müslümanları parçalanmışlıktan kurtarmak için önemli adımlar attı ve Bilad’üş-Şam’ı tek yönetim altında birleştirmeyi başardı. Daha sonra Haçlılara karşı cihat sancağını açtı. Haçlıların elindeki Urfa Kontluğu’nu ele geçirdi. Bu zafer, Müslümanlara Haçlıların yenilmez olmadığını, isterlerse onları topraklarından söküp atabileceklerini gösterdi. Lübnanlı İslâm tarihçisi Muhammed Süheyl Takkûş’un kaleme aldığı Musul ve Bilad’üş-Şam Atabegleri Zengiler (1127-1233) başlıklı bu kitap, Zengîlerden önce İslâm dünyasının içerisinde bulunduğu çözülmeyi, Zengîlerin Müslümanları tekrar bir araya getirme uğraşlarını, Haçlılara karşı örgütlenmelerini ve onları nasıl bertaraf ettiklerini dönemin Müslüman ve Frank kaynaklarını titiz bir şekilde inceleyerek ortaya koyuyor. Öte yandan cihadın liderliğinin Eyyûbîlere geçmesinden sonra Zengîlerin çözülme ve yıkılış sürecine de ışık tutuyor